Babamın dünyadaki son altı ayı
Her şey geçen sene Mayıs ayında babamın kalça ağrısı ile başladı. İlk bir ay bana söylememiş, ikinci ay muayene ettim, belirgin bir patoloji saptamadım, ağrısını azaltıcı bir tedavi verdim. Yakınmaları devam edince güvendiğim Ortopedist Levent abime götürdüm.
Babamla Levent Abi eskiden beri tanışırlar, ahşap işleri ortak ilgi alanlarıdır.
Babamla Levent Abi eskiden beri tanışırlar, ahşap işleri ortak ilgi alanlarıdır.
Levent abi muayene ettikten sonra bir kalça MR'ı istedi.
Arkadaşım Feray'ın Lamed'ine geçtik, hemen çektirdik. Feray ile birlikte çalışan radyolog Nur kalçada mekanik bir sorun olmadığını ancak kemik iliğinin çok aktif göründüğünü söyledi. Bu görüntü kemik iliği kanserlerine özgü olduğundan DEÜ de bir Hematoloji profesöründen randevu aldık.
DEÜ hastanesine gittiğimde hep arka caddeye park ediyorum, genelde kolay yer bulunuyor.
yeri girişe uzak olduğunda ise önce kalça ağrısından zor ve yavaş yürüyen babamı kapıda indirip sonra ben arabayı park edip onlara yetişiyordum.
Hematolog hanım benim yaşlarda, güleryüzlü, işini iyi yapan bir doktordu.
Babamı iyice bir muayene ettikten sonra batın ultrasonu istedi.
Haydi tekrar Lamed'e...
Nur bu kez babama Ultrason yaptı.
Karaciğer dalakta bir sorun yoktu ama aorta etrafında büyümüş lenf bezleri gördüğünü söyledi.
İçimde bir şey çıt etti ama babama belli etmedim elbette...
Tekrar hematologa gittik, ultrasonu verdik. O da elbette Batın tomografisi istedi.
Bu fotoğrafı çektiğimde doktor telefonla konuşuyordu, herkes kendi dünyasına dalmıştı.
Hastanenin arka kapısından çıkarken bu araca rastladık. Haydi bir poz verin diye ikisini oturttum.
Babamın canı sıkkındı, bir de gülün de çekeyim deyince bu fotoğrafı çektim.
Tomografiyi de bir sınıf arkadaşım vasıtası ile kolayca çektirdik ama okunması çok uzun sürdü.
Bu arada istenen kan tahlileri için de laboratuara gittik.
Babamla hastane bekleme koltuklarında epey vakit geçirdik. Kimi zaman hastalığı ile ilgili sorular sordu, kimi zaman havadan sudan konuştuk. Kimi zaman da sustuk.
Babam sürekli kalça ağrısının bel fıtığından ileri geldiğine inanıyordu. Bu nedenle her yaşlı gibi TV de gördüğü, internette okuduğu alternatif tedavilerin denenmesi gerektiğini düşünüyordu.
Televizyonda bir sabah programında Urla Devlet hastanesinde çalışan bir ortopedistin kayropraktik benzeri masajlarla bel fıtığını iyi ettiğini görmüş. "İlle de ona gidelim" dedi.
Hiç bir faydası olmayacağını bilmekle birlikte gönlü olsun, vakit geçsin diye kalktık gittik.
O da bir kalça MR ı istedi.
Akşam vardiyasında çektirdik.
Babamı makinelerin içinde görmek hoş değil.
DEÜ de çekilen BT de pankreasta kitle görüldü.
Biopsi için yine bizim sınıftan Müjde ile görüştük.
Öncesinde anestezi için kardiyolojiye gönderdiler.
Babamın hastalığı sırasında pek çok meslektaşımın günlük pratiklerini , hastaya yaklaşımlarını bizzat hasta yakını konumundan gözleme imkanım oldu.Genelde hepsi işlerini çok seven , hastalarına güleryüzle davraan bilgili doktorlardı.
Bu genç vücutçu kardiyolog da sağolsun babamı mesaiden önce inceledi ve biopsi için uyutulmasına izin verdi.
Biopsi sırasında ben de oradaydım. Ultrason eşliğinde üç boyutlu düşünmeyi ve hareket etmeyi gerektiren zor bir prosedür. Kitle bir damarın hemen komşuluğunda olduğundan çok zor bir operasyon oldu.
Müjdenin becerisi ile sorunsuz atlattık ve babamın pankresaındaki gizemli kitlenin içinden çekilen bir sıvıyı babamın vücudunun dışına aldık.
Lamlara yayarken Müjde "Çok nekroze bir dokuya benziyor, abse olabilir mi acaba" dedi
"Hadi inşallah " diye geçirdim içimden
Hastaneden çıkmadan sınıf arkadaşım Özgül'ü arayıp babamın preparatına acele bakmasını rica ettim.
Hastaneden çıkıp eve giderken stresliydik, zira burası dananın kuyruğunun koptuğu yer.
Patolojiden çıkacak tanıya göre babamı kaybedecek ya da bir süre daha beraber olacağız.
Evde torunları vardı. Kuzey damar yolunda oluşan şişlik için buz kompresi yaptı.
Ben işe gittim. İşteyken Özgül telefon etti. "Ne yazık ki iyi haber veremiyorum, Pankreas kanseri Boracım" dedi
Bu haberi yüz yüze vermek için annemlere gittim.
Babam her zaman duygulardan arınmış bir insan olduğundan saklamayı aklımdan geçirmedim. Ben de olsam bilmek isterdim diye düşündüm. Eve gidince derin bir nefes aldım ve bir çırpıda söyledim.
Babam
"Yapma yahu," dedi, bir süre dışarıya baktı, sessizlik oldu
Annem de çok üzüldü elbette.
Ne yapacağımızı konuştuk.
Olasılıkları ameliyat şansı olup olmadığını öğrenmemiz gerektiğini anlattım.
Onkolog arkadaşım Ayşe'nin önerisi ile Onkolojiye kayıt yaptırdık.
Babam Ayşe'yi öğrenciliğimizden tanır.
Bir sabah erkenden gittik, sıraya girdik, konuşmadan bekledik, dosya çıkardılar.
Gördüğüm en ilgisiz doktorlar Onkolojideydi.
O haftasonu yazlığa gittik ama babamın hiç keyfi yoktu. Sürekli sssiz sessiz dalıp gidiyordu.
Kanserde ilk yapılacak şey vücutta başka yere sıçrayıp sıçramadığını belirlemek.
Bunu de PET CT dediğimiz tahlille Aydın Nükleer Tıpta arkadaşım Yakup yaptı.
Bir sabah üçümüz Aydına gittik.
Babama radyoaktif madde verildikten sonra kurşun bir plakanın arkasına oturttular.
Babamın kurşun duvarın penceresinden bakışı içimi parçaladı. çok çaresiz ve korkmuş görünüyordu. Yakup film çekimine bizzat nezaret etti. Filmleri de hemen hızla okudu.
Bana gözün aydın dedi, hemen heyecanla bekleyen babama gidip başka bir organa sıçramadığını haber verdik.
O da sevindi, ne yapsın.
Rapor yazması için yeni uzman olan bir asistanını görevlendirdi.
Asistan raporu yazarken karaciğerin ucunda bir tutulumdan şüphelendi, Yakup'u çağırdı.
Yakup baktı baktı yok o artefakt dedi, ama ben içimden artefakt olmasını çok istiyor, objektif olamıyor diye düşündüm.
Hocanın dediği kabul edildiğinden nispeten rahatlamış bir şekilde öğleden sonra İzmir'e döndük.
Sıra ameliyat edecek doktoru bulmaya geldi. Ege'de bu işi yapan Murat Bey'e gittik görüştük.
Lisede benden bir sınıf alttanmış, epeyce odasının kapısında dikildikten sonra görüşmek mümkün oldu.
"Önümüz bayram ama acil KC nakli çıkmazsa yaparız" dedi.
Cuma günü Can'ı da alarak Ege Üniversitesi Hastanesine gittik.
Benim de öğrenciliğimin geçtiği Genel Cerrahi Kliniğine yatış yaptık .
İlk başta üç kişilik koğuşa verdiler. Hastane yaşantısı başladı.
Komşu yataklardaki köylülerle muhabbet, karşılıklı ikramlar, bir tahlil için sabahtan akşama bekleme, yemek servisi, bekleme, yemek servisi, bekleme...
Akşamları iş çıkışı ziyarete gidiyorduk.
Pek konuşacak bir şey de olmuyor.
Ege Genel Cerrahi servisi çok deontolojik çalışıyor:
Doktor yakınlarına özel odada öncelik tanıdıkları gibi özel oda ücretini de almıyorlarmış.
Bir kaç gün sonra özel odaya çıktık.
Babamın keyfi gelen gidenle biraz yerine geldi.
Arayan soranlar da vakit geçmesine yardımcı oldu.
Heyecanla bayrama kadar olan bir kaç günde ameliyat olup olamayacağını beklemeye başladık.
Olmadı.
Kurban Bayramını geçirmek üzere eve çıktık.
Annem zaten babamın ameliyat olmasını hiç istemediğinden bu işe sevindi.
Eve gelince birer rakı koyduk.
Bayram tatilini yazlıkta geçirdik.
Babam yine sıkıntılı ve hiç olmadığı kadar alıngandı.
Bir akşam yemeğinde sofraya gelmedim diye gitmeye kalktı.
Sarıldım öptüm kalmaya ikna ettim.
Babam sert mizaçlı olduğundan durduk yerde onu öpmek hayatım boyunca pek olmadı.
Bu düşkün halinde barışmayı bahane ederek bir kaç defa sarılıp bol bol öptüm.
İyi ki öpmüşüm.
Ameliyat çok riskli olduğundan ve iyi geçse de sonrası pek umut vadetmediğinden 9 günlük Kurban Bayramı boyunca babamın her şeyi son defa yapıyor olabileceği düşüncesi hiç kafamdan gitmedi. (Son Bayramı olduğu, yazlığa son defa geldiği, son defa dondurma yediği vs)
Bayram sonunda yeni umutlarla kliniğe döndük.
Yine üç kişilik odadan giriş yaptık.
Oda komşularımız bayramda da çıkamamışlardı.
Doktor söz verdiği gibi babamı ilk gün ameliyat listesine aldı.
Bu haberi alınca sevindik zira belirsizlik, her sabah ameliyat olmayı beklemek en zoru
Ameliyattan önceki gece hep beraber klinikte toplandık.
Neşe bayramda yazlıkta ayağını burktuğundan zor yürüyordu.
Üç kişilik odada konuşmak mümkün olmadığından ortadaki televizyon seyredilen alana oturduk, televizyonda maç vardı
Herkes endişeliydi.
Babam vasiyet tarzında bazı şeyler anlattı ve gerekirse yapmamı söyledi.
Ben de düşünme böyle şeyleri demedim, olur yaparım dedim.
Üç kişilik odada refakatçiye yer olmadığından gece babamı yalnız bırakıp eve gittik.
Sabah annemle beraber erkenden geri geldik.
Kel personel babama önlük getirdi, alışkın tavırlarla sempatik olmaya çalışarak aldı ameliyathaneye götürdü.
Hep birlikte uğurladık.
Ameliyathane önü beklemesi en zor şeylerden biri, vakit geçmiyor.
Kardeşim Tayfun ile babama verilecek kanın yerine kan bağışı yapmaya gittik.
Dilek ve başka akrabalarımız çok destek oldular.
Ameliyatın normalde 8-9 saat sürmesi gerekirken 1 saat sonra bittiğine dair haber gelince bir şeylerin ters gittiğini anladım.
Doktoru buldum.
Karaciğerde bir metastaz gördüklerinden operasyonu yapmadan kapatmışlar.
Yoğun bakıma girip babamla konuştum, ameliyatın yapılamadığını, kemoterapi gibi başka seçenekler deneyeceğimizi anlattım.
Hemşire babama daha sonra büyük sorunlara yol açacak solunum egzersizi nargilesini kullanmayı öğretiyordu.
Babam bu aleti kullanmayı hiç başaramadı.
Derin nefes alıp vermek karnını ağrıttığından, biraz da ümitsiz olduğundan adeta iyileşmek istemiyor ne olursa olsun diye bir iki deneyip bırakıveriyordu.
Hiç sigara içmediği halde eskiden beri bir solunum sıkıntısı olduğundan bu aleti kullanmasının çok hayati önemi olduğunu ne kadar anlatsam da kendini zorlamıyor, ameliyatın yapılamamış olması nedeniyle derin düşünceler içinde yatıyordu.
Bir gece ziyaretimize Çağlar geldi.
Babam eski çalışma anılarını anlattı, biraz kafası dağıldı, hastalığı unuttu, canlandı.
Çağlar gidince aniden hastalığını hatırladı, suskunlaştı.
Önümüzde zorlu bir kemoterapi süreci vardı.
Annemle sırayla babamın yanında refakatçi kalmaya başladık.
9 Eylül gecesi benim sıramdı.
Birlikte bir kaç TRT belgeseli izledikten sonra yattık.
Sabah annemin gelmesi ile uyandım, babam uyuyordu.
Annemin yardımı ile pansumanını değiştirirken solunumun durduğunu fark ettim.
Hemen resüsitasyona başlayıp hemşireye seslendim.
Kalp atımı geri döndü, ama bilinci yoktu
Yoğun bakıma aldık.
Pupilleri fix dilate idi.Nöbetçi Nörolog da gelip baktı, beyin ölümü dedi.
Elimiz böğrümüzde kaldık.
Kesinleşmesi için BT çekilmesi gerekiyormuş.
Onu da çektirdik ve beyin ölümü kesinleşti,. ancak makineye bağlı olduğu için 2 gün daha yoğun bakımda kaldı.
Yapacak bir şey olmadığından eve döndük.
llk gece Esin, Hüseyin ve Çağlar geldi, ailemize destek oldular.
Ertesi sabah 11 eylül okulun ilk günüydü.
Can liseye başladı ilk defa kravat taktı.
Hayat devam ediyor
Can'ı okula gönderdikten sona biz de Tayfun ve annemle hastaneye gittik.
Yoğun bakımdaki doktorlarla konuştum. Yaşam desteğini kesemeyeceklerini söylediler.
Yoğun bakımın kapısında cerrahide profesör olan Gökhan ile karşılaştık.
Babamı böyle görmeye dayanamadığımı , hiç olmazsa çok agresif bir destek uygulamamalarını rica ettim.
"Anladım, asistanlara söyleyeceğim" dedi
Ertesi gün poliklinikte hasta bakıyordum, hatta tam emekli bir öğretmenin tansiyon raporunu çıkartırken telefonum çaldı.
Yoğun bakımdaki nöbetçi doktor babamı kaybettiğimi söyledi.Teşekkür ettim telefonu kapattım.
Bozuntuya vermeden önümdeki işi tamamlamaya çalıştım ama ekrana boş boş bakmaktan başka bir şey yapamadım.
En sonunda hastalara
"Kusura bakmayın babam öldü. Daha sonra gelebilir misiniz" dedim.
Bir acele üstümü değiştirip eve kadar ağlayarak koştum.
Hastanede bürokratik işlemleri yaptım.
Aklıma babamın maskını almak fikri geldi.
Tayfun arkadaşlarının alabileceğini söylemişti.
Onları beklerken arkadaşım İbrahim'in yanına gittim. Çay içtik. Zekiye ve Hanife gelince morg bekçisine bahşiş vererek geç saate kadar babamın yüzünün ve elinin kalıbını aldık.
Ertesi sabah morgdan alıp cenaze işlerine götürme işini kayınpederim Necati Yavuz üstlendi.
Ben sabah onu araba ile morga bıraktım. Cenaze arabasına yüklenmesine nezaret edip, diğer organizasyonlar için annemin evine gittim.
Bozuntuya vermeden önümdeki işi tamamlamaya çalıştım ama ekrana boş boş bakmaktan başka bir şey yapamadım.
En sonunda hastalara
"Kusura bakmayın babam öldü. Daha sonra gelebilir misiniz" dedim.
Bir acele üstümü değiştirip eve kadar ağlayarak koştum.
Hastanede bürokratik işlemleri yaptım.
Aklıma babamın maskını almak fikri geldi.
Tayfun arkadaşlarının alabileceğini söylemişti.
Onları beklerken arkadaşım İbrahim'in yanına gittim. Çay içtik. Zekiye ve Hanife gelince morg bekçisine bahşiş vererek geç saate kadar babamın yüzünün ve elinin kalıbını aldık.
Ertesi sabah morgdan alıp cenaze işlerine götürme işini kayınpederim Necati Yavuz üstlendi.
Ben sabah onu araba ile morga bıraktım. Cenaze arabasına yüklenmesine nezaret edip, diğer organizasyonlar için annemin evine gittim.
Apartman kapısının önünde babamın ayakkabılarını gördüm.
Bu garip bir adet, ölenin ayakkabılarının evin önüne konması.
Evde komşular ,akrabalar, babamın eski arkadaşı Oktan amca vardı.
Camiye gittik hep beraber. ESki komşumuz Süheyla Teyze de yaşına rağmen camiye gelmişti.
Sınıf arkadaşım Sezgin eşi Serpil ile birlikte sırf cenaze için İstanbuldan ilk uçakla geldi
. Çok duygulandım.
Mezarlığa kardeşimiz Günhanın arabası ile gittik. Yolda sigaraya başladım.
Mezarlık inşaat halindeydi. Çorak arazide açılmış mezara babamı indirdim.
Üzerini tahtalarla örttüm ve dışarı çıkıp kürekle toprak attım.
Eve döndük, akrabalar yalnız bırakmadı sağolsunlar
Nimet abla arka odada kuran okudu.
Herkes gidince annem abisiyle kaldı.
53 yıllık evlilikten sonra yalnız kalmak çok zor.
Çelenk yerine yapılan bağışkağıtlarını okuyarak oyalandık. Annem kağıtları sakladı
Beraberce Mordoğan'a gittik ve babamsız hayatımızakaldığımız yerden devam ettik.
Allah rahmet eylesin. Başınız sağolsun Bora Bey.
YanıtlaSilBaşınız sağolsun, Allah rahmet eylesin
YanıtlaSilAllah rahmet eylesin, başınız sağolsun.
YanıtlaSilBaşınız sağolsun 🙏 Babanız huzurla uyusun. Bir arkadaşımda da pankreas kanser teşhisi oldu, 3 damara yakın olduğundan ameliyat pas geçilip kemoterapi, akıllı ışın tedavi ve ardından akıllı ilaç tedavileri devam etmekte ancak karaciğerde metastaz olduğundan şişen karnından litrelerce su alınıyor. Görünen tablo pek sevimsiz anlayacağınız.
YanıtlaSilDurumu, gelişmeleri o kadar içten ve içerden aktarmışsınız ki, sizinle adım adım yaşadım sanki anları. (Annemi de göğüs kanserinden kaybetmiş biri olarak)
Bloğunuzu Spotify' da hazırlayıp sunduğum blogları tanıttığım radyo programında tanıtmak üzere incelerken bu yayını gördüm ve yazmadan geçemedim. 49. programa konuk alacağım bloğunuzu, bunun haberini de vermek istedim.
Saygılar,
Başınız sağolsun Bora Bey. Yıllardır diğer blogunuzu okuyorum, uzun süre sonra tekrar bakayım dedim ve bir şekilde kendimi burada buldum. Allah sizlere sevenlerine sağlıklı ömür versin. Her şey gönlünüzce olur umarım.
YanıtlaSil